Blog

Kendimize Kullanmadığımız Akıl


Başkasına akıl vermeye gelince konuşacak çok şeyimiz vardır. Kendi mizacımız, değerlerimiz ve hayata bakış açımızı; deneyimlerimizle birleştirir ,hayat algımızı oluşturduğumuz bu harmanla, başkasının hayatına vereceği yön için konuşur dururuz. Kendi doğrumuzu kabul ettirmek için uğraşır ,kendi önyargılarımız ve çıkarımlarımız doğrultusunda her hayata karışmaya çalışırız. Tek doğru , bizim doğrumuz ,yapılması gerekenler ise bizim verdiğimiz nasihatlerdir. Konuşur konuşuruz ; karşıdaki dediğimizi yaparsa pek memnun olur, yapmazsa bozuluruz. Ama hiç pes etmeyiz ,hep söyleyecek bir şeylerimiz vardır. Beğenmediğimiz tavra etiketi yapıştırmakta ustayızdır. Bunu yaparken bilge , içine iğneli laf katınca espritüel , ters teperse ‘iyiliğin içindi’ anaçlığında geziniriz. Söylediklerimiz karşıdan nasıl algılanır ,herhangi bir yarasına dokunmuş muyuzdur,bastığımız etiket onda nasıl karşılık buşmuştur yada o pek esprili tavrımız kişiye nasıl hissettirmiştir,düşünmeyiz bile. Varsa yoksa , hep bilen , en çok bilen , en haklı , en aklı veren olmayı kafaya koymuşuzdur. Karşıdaki akıl mı istiyor, sadece anlatmak ve bir dinleyeni olmasını mı istiyor, düşünmeyiz.. İyice aklını karıştırır, O’nu bir sıkıntıdan diğerine atar ,gönül rahatlığıyla uzaklaşırız.

Biz bilgeliğimizle gururlu ,karşı taraf ise problemlerine yenilerini eklemiş olarak hayatımızı devam ettiririz.Konuştuğumuz kadar dinleyebilsek,susarak duyabilsek,hem ilişkilerimiz daha sağlam hem kendimizle ilgili çıkarımlarımızda daha farkındalıklı olabileceğimiz anlayabilsek keşke. Her lafa bir laf yerine ,her hikayeye bir kabul başı sallayabilsek.. Kendimiz her şeyi çözmüşüz de ,bir de diğerlerine yetişiyor çabasına girmesek.Çok lafla , çok konuşarak ,aslında kendimizden kaçtığımızın bir farkına varabilsek…