En Kötü Ne Olur?
Uykusuz gecelerin, olmayan sabahların yorgunluğu çöker üstüne bazen insanın. Gün boyu atamadığı bir sıkışmışlık hissi vardır, sebebini bilemez. Hayat normal seyrinde gidiyordur aslında, düşünür düşünür, işin içinden çıkamaz. İçini kara bulutlar kaplamıştır, gitmek de istemez, kalmak da. Varoluşunu sorgular; günü, etrafını sorgulamayı es geçer. Olmadık zamanlarda, zerre umrunda olmayan insanlarla çatışır, sonra kendine kızar. Kısır bir döngüye dönmüştür hayatı, ne istemediğini anlamaya başlar ama ne istediğini bilemediğini varsayar. Böylesi kolaydır çünkü. Günlük hayatın hengamesine ne kadar çok kendini kaptırırsa, o kadar güne ve geçmişe söylenir de ; istediklerine odaklanmayı düşünmek bile korkutur kişiyi. Ne istediğine, neyin kendisine iyi geleceğine karar verirse, mevcut düzene ters düşecek, rutin bozulacak; kaygılar artacaktır. Bunları yaşayan insan, çok güzel manipüle edilmiş, özgüveni yerle bir edilmiş, sınırları zorlanmış, duyguları ve istekleri hiçe sayılmış, vermekten yorgun, ama alma ihtiyacı köreltilmiş, elindekiyle mutsuzluk yaşasa da, kendisi için hak ettiği ve daha fazlasını istemeye hakkı olmadığı düşüncelerine hapsedilmiş insandır aslında. Potansiyeliniz küçümsenir, yaptıklarınız değer görmez, daima vermek size düşen tek görev gibi hissettiğiniz zamanlarda, kendinize sorun bakalım, size bu yaşatılanlar gerçekten olması gerekenler mi? Hayattaki yeriniz, başkalarının sizi oturmaya zorladığı o rahatsız tabureden mi ibaret? Başınızı kaldırıp gördüğünüz rahat koltuğu siz hak etmiyor musunuz? O rahat koltukta ayaklarını uzatıp oturanların sizden ne fazlası var? Sizin oturduğunuz tabureye doğru atılan bakışlar ve söylenen sözler, neden sizi incitiyor ve denilenleri uygulayarak,yorgunluktan ölecek gibi olduğunuz halde neden o tabureden kalkıp da rahat koltuğa geçemiyorsunuz? O kadar yorgunluğa, geceleri uyuyamayan sizken, ayaklarını uzatarak sizi manipüle edenlere niye dur diyemiyorsunuz? İnsanlar size bir şey söylerken düşünün bakalım, ‘ben bu kişiyi neden ciddiye almalıyım?’ , ‘hayatımda kapladığı yer ne kadar?’, ‘benim benlik algımla oynayarak, ne kazanç sağlayacak?’, ‘O’nu bu kadar ciddiye alarak ,hayatıma istediğim yönü vermekte bile zorlanmam, O’nunla mı yoksa benimle mi ilgili?’, ‘sınırlarımı işgal etmesine neden izin veriyorum?’,’Geleceği düşünüp , potansiyelimi ortaya çıkarmak, anlaşılmak, değer görmek ve takdiri hissetmek için neler yapmalıyım?’, ‘kendime güvenmez,kendi değerimi farketmez ve kendime saygı duymazsam , asla akıl sormayacağım birilerinin ; bana dayatmalarına , beni aşağı çekmelerine neden izin veriyorum?’.
İş yerindeki arkadaş veya patron, sosyal çevreniz veya aileden birileri, özel ilişkinizin baş kahramanı sizi destekliyor ve sizinle büyümek adına sınırlarınıza saygı duyuyor mu? Aldığı kadar veriyor, sizi görüyor, adaletli ve insanca yaklaşıyor mu?
Hayat, ‘ilişkiler bütünü’. Kendinize zaman ayırıp, bir düşünün bakalım tek başınıza. Bu ilişkilerden sizi en çok yoran, kendinizle ilgili sizi mutlu edecek kararlar almanıza engel olan , kimin size hangi davranışı? Kimin işgal ettiği sınırlar , o korkulara ,kaygılara , uykusuzluklara ,yeni kararlar almanıza engel oluyor? Ve niçin buna izin veriyorsunuz?
Yeni başlangıçlar , bir şeyleri sona erdirmek korkularımız kadar büyük değil. Bir şeyler sonlanmadan, yeni başlangıçlara, yeni umutlara, nefes alınacak yeni oluşumlara girmek de mümkün değil. Sorun bakalım kendinize,gerçekten sizi yoran neyse ,ondan vazgeçmeye hazır mısınız? Bu kadar sıkıntı çektiğiniz halde yeni başlangıçlar sizi neden korkutuyor? Şu anki durum analizinizi ortaya koyarak, uzaktan hayatınıza bir bakın bakalım, ve tekrar sorun kendinize yüksek sesle ,’Yeni bir başlangıç yapsam, EN KÖTÜ NE OLUR?’